Ana içeriğe atla

ARİSTOTELES- DOSTLUK


Aristoteles ve Altın Orta
DOSTLUK
SEKİZİNCİ KİTAP

    Dostluk iki kişi arasında bir çıkarı amaçlamayan ve sevgi bağı ile kurulan  bir dinamiktir.Ortak yaşam deneyimine veya  ortak yaşam kavrayışlarına dayanır. Yani bir kişiyle dost olmak ortak yaşam deneyimi içerisinde bulunmaya da işaret edebilir, böyle bir alan olmaksızın dünyaya dair benzer kavrayışlara sahip olmak bakımından ortaklaşmaya da.
  Aristoteles üç çeşit dostluk tanımlarken bunların amaçları bakımından farklılaştığından söz eder şimdi bunları inceleyelim.
  Dostluk, bir erdem ya da erdemle birlikte giden şey.Ayrıca yaşam için son derece zorunlu.Bütün öteki iyilere sahip olsa bile hiç kimse dostlardan uzak bir yaşamı tercih etmese gerek.Zenginler için, iktidarı gücü ellerinde bulunduranlar için dostlar çok gerekli görünüyor.Dostlarla ilgili olarak en övülecek şey olan yardımlaşma çekilip alındığında bu tür iyi durumda olmanın ne yararı olabilir? Dostlar olmadan bu durum nasıl elde tutulup korunabilir? Çünkü ne denli iyi durumdaysa o denli güvencesiz.Gerek yoksullukta gerek başka talihsiz olaylarda tek sığınağın dostlar olduğuna iananılıyor. Dostluk gençlere yanılgıya düştüklerinde, yaşlılara bakım için ve güçsüzlükten ötürü ortaya çıkan eylem eksikliğine yardım için; yetişkinlere ise güzel eylemler için gerekli, çünkü” iki kişi birlikte olunca” hem daha iyi düşünülebilir hem de daha iyi eyleyebilir.Ayrıca öyle görünüyor ki dostluk , doğuran için doğana karşı, doğan için de doğurana karşı doğal olarak var. Bu yalnız insanlarda değil,kuşlarda, hayvanların çoğunda da böyle.Aynı türden olanlarda birbirlerine karşı, ama en çok insanlar arasında, bundan ötürü kimi “insansever” kişileri övüyoruz.Dostluğun devletleri de ayakta tuttuğu , yasa koruyucuların adaletten çok onun üzerinde durdukları görünüyor:nitekim fikir birliğidostluğa benzeyen bir şey ; özellikle bunu gözetiyorlar, düşmanı olan anlaşmazlığı da olabildiğince uzak tutmaya çalışıyorlar. Dostlar olduktan sonra Adalete bile gerek yok ama adil olanlar dostluğa gereksinim duyarlar:Dostluğa yatkın olma özellikle adil kişilere özgü görünüyor.Yalnızca zorunlu değil , güzel bir şey de.Dostluğu sevenleri övüyoruz, dost bolluğunun güzel bir şey olduğu düşünülüyor. Ayrıca iyi insanların ve dostların aynı kişiler olduğuna inanıyoruz.
  Ne ki, dostluk konusundaki tartışmalar da pek az değil.Kimi onu bir benzerlik olarak alıyor,benzer kişileri dost sayıyor, bundan ötürü de “benzer benzerine, kuzgun kuzguna” Kimi, benzer olan herkesin birbirine karşıt “seramik” gibi olduğunu söylüyor.
  Empedokles gibi başkaları da var ,benzerin benzeri aradığını söylüyor o. İmdi biz, fiziksel açıklamalrı bir yana bırakalım,insanca olanları, karekter ve tutkularla ilgili olanları inceleyelim.Sözgelişi dostluk acaba herkeste ortaya çıkmaz mı , kötüler dost olamaz mı ? Yine acaba yalnız bir tür dostluk mu var, yoksa daha çok mu ? Kimi, onda bir aşırılık ve azlık söz konusu olduğu için, tek olduğuna inanıyor, ama bunların güvendikleri kanıt yeterli değil. Çünkü tür bakımından değişik şeylerde daha çok ve daha az sözkonusu : bunlardan daha önce sözetmiştik.
 Sevilen şey ne, bu bilinirse belki bunlara bir açılık getirebiliriz.Her şey değil, sevilen şey sevilir görünüyor.Bunun da ya iyi, ya hoş ya da yararlı olduğu düşünülüyor. Ne ki , onun aracılığıyla bir “iyi” ya da bir haz ortaya çıkan şeyin yararlı olduğu düşünülüse gerek, dolayısıyla sevilen şeyler amaçlar olarak “iyi” “hoş” olabilir.İmdi acaba insanlar “iyi”yi mi yoksa kendileri için iyi olanı mı seviyorlar? Bunlar kimi zaman farklı olsa gerek !  “Hoş” ile ilgili olarakta bu böyle. Her kişinin kendisi için iyi olanı sevdiği görülüyor, her kişiye göre kendisi için iyi olan şey öyle.Herkes “kendinde” iyi olanı değil, kendine öyle görüneni seviyor. İyi görünen şey sevilen şey olacaktır, imdi sevilen şey bu üç şey olduğuna göre, cansız nesnelerle ilgili yakınlığa “dostluk” denemez, çünkü sevgi karşılığı yok, onun için bir iyi şey de istenemez(örneğin şarap için iyi dileklerde bulunmak gülünç).Oysa dendiği gibi dostun kendisi için iyi şeyler istemek gerekir.
  Yakınlık duyma, karşılıklı olursa “dostluk” olur. Acaba gizli kalmamasını da eklemeli mi? Çünkü çoğu kimse hiç görmese bile , doğru ve yararlı olduğuna inandığı kişilere yakınlık duyar.Birbirlerine duydukları yakınlar eğer ki gizli kalıyorsa nasıl onlara dost denebilir? İmdi karşılıklı olarak yakınlık duymak ve saklamaksızın, söylediklerimiz içinde birinden öürü karşılıklı iyi şeyler istemek gerekiyor.Bunlar türce birbirinden farklı, dolayısıyla cana yakınlık ile dostluklar da öyle.
  İmdi sevilen şeye eş sayıda, üç tür dostluk var.Bu üç tür “yarar,haz,hoşluk”.Her birinde saklı olmayan karşılıklı yakınlık olur, birbirlerini severler, neden ötürü birbirlerini seviyorlarsa, onla ilgili olarak birbirleri için iyi şeyler isterler.Demek bir yarardan ötürü birbirlerini sevenler kendileri için değil, karşılıklı olarak kendilerine bir “iyi” oluştuğundan ötürü severler.Hazdan ötürü sevenler için de bu böyle. Nitekim insanlar şakacı kişileri bir yarar sağladığından değil hoşluğundan seviyor. Demek bir yarar nedeniyle sevenler, kendilerine bir “iyi” geldiğinden ötürü seviyor, haz nedeniyle sevenler de kendilerine bir “hoşluk” geldiği için; sevilenin kendisinden ötürü değil, “yararlı” ya da “hoş”tan ötürü. İmdi bu tür dostluklar geçici, ilinekse; çünkü sevilen kişi ne ise o olmasından ötürü değil, ya bir “iyi” ya da”haz” sağladığı için seviliyor. Böylesi dostluklar çabuk bozulur, çünkü kişiler hep aynı kalmaz.
  Yarar sağlayan dostluklar genellikle yaşlılarda ve yetişkinlerde görülürken; gençlerin dostluğunun ise hazza bağlı olduğu görülüyor, onlar tutkuya göre yaşar ve en çok kendileri için hazır bulunan hoş şeyi ararlar. Gençler cinselliğe düşkün, cinsel sevgi ise çoğun tutkuya ve hazza bağlı. Bunun için çoğu kez aynı gün içinde duyguları değiştiğinden çabuk sevip çabuk vazgeçerler. Ne ki bunlar günlerini birlikte geçirmek, birlikte yaşamak ister, çünkü dostluğa uygunluk onlar için bu şekildedir.
  İyi kişilerin ve erdeme uygun olarak birbirine benzeyen kişilerin dostluğu mükemmeldir. Bu kişiler iyi olduklarından ötürü karşılarındaki için de iyi şeyler isterler; kendi başına iyidirler.
  Çoğu kişi benzer karekter de oldukları için, alışkanlıkla birbirlerinin karekterlerini sevmişlerse, böyle bir dostluğu sürdürür. Ama aşkta “hoş” değil, yarar karşılıklığı varsa, dostluk daha az ve daha kısadır. Çünkü yarar nedeniyle dost olanlar yararla birlikte dostluklarını da keser, nitekim birbirlerinin değil, çıkarın dostudurlar.
  Ne ki dostluğun daha çok türü olsa da, ilk ve asıl anlamdaki, iyi oldukları için iyi olan kişilerin dostluğudur, ötekiler benzerlik açısından: iyi bir şeye sahip oldukları ve ona benzer oldukları için. Nitekim hoş şey de düşkünü olan kişiler için bir “iyi”.
  Madem dostluklar bu türlere ayrıldı, kötü kişiler, bu açıdan benzer oldukları için, ya haz ya da yarar nedeniyle dost olacaklardır, iyi kişiler ise “kendileri nedeniyle” dost, çünkü iyidirler.
  Öyle görünüyor ki adaletli şeylerde eşit olan, birincileyin değere göre, ikincileyin niceliğe göredir.Bu, erdem, kötülük, zenginlik ya da başka bir şeyde büyük bir farklılık olduğunda açık: Böyle bir durumda dost olmamaları bir yana, layık da değillerdir.
  Dostluğun saygı görmekten daha iyi bir şey olduğu ve dostluğun kendi başına tercih edildiği görülse gerek.Öyle geliyor ki, dostluk sevilmekten çok sevmekte.Sevmekten sevinç duyan anneler de bunun kanıtı: kimi anneler, kendilerine ait olanı çocuklarına yedirir, bilerek sever, ikisi de olmasa, sevgilerine karşılık beklemezler,onları iyi durumda görmeleri yeter onlara.



                     

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Saussure'ün Dil Anlayışında Yaptığı Dönüşüm

   SAUSSURE’ÜN   DİL ANLAYIŞINDA YAPTIĞI   DÖNÜŞÜM VE ETKİLENENLER   Modern yapısal dilbilimin kurucusu ve bu nedenle yapısalcılığın babası sayılan İsviçreli dilbilimci Saussure, 26 Kasım 1857’de Cenevre’de doğdu. Saussure’ın çalışmalarının devrimci niteliği, ölümünden üç yıl sonra, 1916’da bazı eski öğrencilerinin derslerinde   aldıkları notlara dayanan bir kitap yayınlamaları sonucunda ortaya çıkmıştır. Saussure’ın düşünceleri Avrupa dilbiliminin gelişmesine etkisinin yanı sıra, sosyal bilimlerde yaygın bir düşünce akımı olan yapısalcılığın doğmasında da oldukça etkili olmuştur. Saussure’ün dil anlayışında önemli nokta , Saussure’ün dil bilimini insan bilimi içinde tanımlıyor olması. Saussure için genel bir psikoloji var iki dala ayrılyor: Sosyal psikoloji ve Psikoloji(bireysel).Saussure aynı zamanda “dil ile söz” arasında ayrım yapar.Burada dilin kendisi ile o dilin konuşma ediminin birbirinden ayrı olduğunu aynı zamanda birbirine bağlı olduğunu...

Kadın Felsefeciler

KADIN FELSEFECİLER Kadınlar tarih boyunca birçok alanda olduğu gibi felsefe alanında da görmezden gelinmiş; yaptıkları çalışmalar yok sayılmıştır. Orta Çağ boyunca ise bir biçimde bilim ya da düşünce ile uğraşanlar ise cadılık ve büyücülük yapmakla itham edilmişlerdir. Bunun yanı sıra ahlâksızlıkla suçlanarak itibarsızlaştırılmışlardır.   Tüm bunlara karşın kadınlar da düşünce alanında eser vermişlerdir. Batı felsefe geleneğinin gövdesini oluşturan eski felsefecilerin büyük çoğunluğu, kadınların erkeklere göre daha az rasyonel olduğuna inanmaktaydı. Ve kendi rasyonalite ideallerini de, akıllarında erkek özelliklerini ve paradigmalarını tutarak formüle etmişlerdi Sahip olduğumuz kadınlık ve erkeklik idealleri ve kavramları, egemenliğe ve iktidara dayanan yapılar içinde oluşturulmuştur. Ve erkek-kadın ayrımının kendisi de betimleyici nötr bir sınıflandırma ilkesi olarak değil, bir değer ifadesi olarak kullanılagelmiştir. Erkeğin üstün tutuluşu, felsefe ta...

STOACI AHLAK FELSEFESİ

Uzun yüzyıllar boyu temel ilkelerini değiştirmeden varlığını sürdürmüş olan Stoacılık usçu, maddeci, heptanrıcı bir felsefedir. Okulun kurucusu Kitionlu (Kıbrıslı) Zenon’dur. Atina’da Stoa Poikile denilen revaklı bir galeride dersler veren Zenon felsefeyi “tanrısal ve insani şeylerin bilimi” olarak tanımlıyordu. Onun öğrencisi Assoslu Kleanthes eski bir boksördü, geceleri bahçeleri sulayarak ekmeğini kazanırdı. Zenon’dan sonra okulun başına geçti. Onun ardılı Soloili Khrysippos’dur. Onun ölümüyle Eski Stoa dönemi kapanır. Orta Stoa’nın iki önemli filozofu vardır: Rodoslu Panaitios ve Apameialı (Suriyeli) Poseidonios. Asıl önemli olan İmparatorluk Stoasıdır. Bu dönemin iki büyük filozofu vardır: Hieropolisli (Frigyalı) köle Epiktetos ve Roma imparatoru Antoninus Augustus Marcus Aurelius. Stoacılar felsefeyi mantık, fizik ve ahlak olmak üzere üçe ayırdılar. Herakleitos gibi onlar da değişimin temeline belirleyici bir güç olarak Logos’u koydular ve gene onun gibi Ateş’i ilk ilk...