KADIN FELSEFECİLER
Batı felsefe geleneğinin gövdesini oluşturan eski
felsefecilerin büyük çoğunluğu, kadınların erkeklere göre daha az rasyonel
olduğuna inanmaktaydı. Ve kendi rasyonalite ideallerini de, akıllarında erkek
özelliklerini ve paradigmalarını tutarak formüle etmişlerdi
Sahip olduğumuz kadınlık ve erkeklik idealleri ve kavramları,
egemenliğe ve iktidara dayanan yapılar içinde oluşturulmuştur. Ve erkek-kadın
ayrımının kendisi de betimleyici nötr bir sınıflandırma ilkesi olarak değil, bir
değer ifadesi olarak kullanılagelmiştir.
Erkeğin üstün tutuluşu, felsefe tarihinde, "düzeni, ışığı ve
erkeği yaratan bir iyi ilke vardır; bir de kaosu, karanlığı ve kadını yaratan kötü
ilke" dediği aktarılan Pythagoras'a kadar geri götürülebilir. Erkek, kadın
olmayandır; rasyonalite ise, dişilliğin aşılması olarak kavranır.
Aristoteles'e
göre ruh beden üzerinde, akıl duygu üzerinde, erkek de kadın üzerinde
egemendir. Tanrısal ruh ile ilişkili olan Saf Akıl (nous), yalnızca erkeklere
özgüdür ve yer yüzündeki herşeyden üstündür.
Dolayısıyla erkeğin zihni, her türlü maddeden daha yüksek ve daha
kutsaldır; hatta ideal erkek bedeni olan Apollonien bedenden bile üstündür.
Aristoteles'in
jenerik insan tipinden sapmış hilkat garibeleri ("eksik ya da sakat kalmış
erkek ceninler") olarak tanımladığı kadınlar, bedensel işlevlerinin
"edilgin" ve "duygusal" tutsakları oldukları için zihinsel
bakımdan "etkin" ve "rasyonel" olan erkeklerden daha
aşağıdırlar.
İnsanlığın
gelişmesinin can alıcı dönüm noktalarından biri olan 17. yüzyıl Bilimsel
Devrim'inin doğacı filozofları, Aristoteles'i en ağır eleştirilere tutup boş
inanca karşı Aristotelesci kozmolojiyi yıktıkları halde, onun kadınların
zihinsel eksikliği ve aşağılığı konusundaki görüşlerine pek dokunmadıkları
gibi, bu savı "modern" görüşlerle desteklerler.
Bu dönemde de zihin ve akıl yürütme yetisi, erkeklere özgü
nitelikler olarak görülür ve doğanın fethedilmesinin yanı sıra bedenin
zaptedilmesi hedeflenir.
Dişillik yalnızca norm sayılan erilliğe göre ve onunla ilişki
içinde tanımlanır, kendi içinde özerk bir varlık olarak değil! Erkeğin
düşünmeyi, aklı, kültürü ve uygarlığı temsil etmesine karşılık kadın,
duyguları, bedeni, maddeyi; rasyonel olana karşılık irrasyonel olanı;
bilinebilir olana karşılık bilinemez olanı; varlığa karşılık yokluğu temsil
eder.
Batı düşüncesinin popüler ya da felsefi birçok versiyonunda, beden
bir düşman ya da en azından daha değerli 'aşkın' uğraşlardan kişiyi alıkoyan
bir baştan çıkarıcı olarak görülür...
Ne var ki, bir yandan da toplumsal koşullar tarafından ben/özne
olması engellenir ve erkeklerin egemen olduğu bir dünyada "ötekiliğe"
mahkum edilir. Kadın, tarihin başlangıcından itibaren, doğurgan bedeni ve bunun
getirdiği yükler nedeniyle kültür ve uygarlık üretimine katılamamış, gerçek
anlamda özne olamamış, bu da onu erkeğin "öteki"si olmaya mahkum
etmiştir.
Amaç edinmek ve erdeme dair doğal eğilim sadece erkeklere doğuştan gelmez, tersine aynı şekilde kadınlara da. Bu konu böyle olduğu için neden sadece öncelikli olarak ahlaksal bir yaşamın nasıl olacağı konusunda araştırmak ve düşünmek erkeklere özgü olsun ( ve bu tam da felsefe yapmak demektir) ve neden kadınlara has olmasın ?
Bir kadının, eğer ahlaken iyi olmak istiyorsa, hangi özelliklere sahip olması gerektiğini tam da felsefe öğretmektedir. Örneğin bir kadının ev yönetimini ilgilendiren şeyleri bilmesi ve ev için en uygun olanın ne olduğu konusunda karar verebilmesi gerekir.Kadının öfkesinin üzerinden gelebilmesi ve üzüntülerinin kendisine hakim olabilmesine müsaade etmemelidir. Aslında bir bütün olarak kadının tüm tutkularına hakim olabilmesi gerekmektedir. Felsefi bakış bunu talep etmektedir. Bunları iyi öğrenmiş ve bunlara göre yaşayan birisi, bence, ister erkek olsun ister kadın olsun, insanı insan yapan bütün özellikleri elde etmiştir.
Gerçekten de gerçek eğitim almış bir kadın, eğitim almamış kadına göre daha cesurdur. Ne ölümden korkar nede yaşamın zorluklarıyla isteksizliğe kapılır. Aynı şekilde çaba göstermekten kaçınmaz ve tembellik peşinde koşmaz. Böyle bir kadın zevkle çalışır gerektiğinde can sıkıcı işlerden de kaçınmaz, öyle ki çocuklarını göğsünde besler, eşine kendi elleriyle hizmet eder.Böyle bir kadın eşine daha yararlı , hem türlerine yol gösterici, kendisini tanıyanlara parlak bir örnek olmaz mı ?
Aynı şekilde erkeklerin üzerlerine düşen görevi ihmal etmelerini ve sadece okumaları gerektiğini söylemiyorum. Zira tıp üzerine konuşup insanlığın sağlığına hizmet etmemek yararsız olduğu gibi, felsefi öğreti de eğer o erdemli insan ruhu yansıtmaz ise değersiz olur.
Beğendim
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
SilÇok beğendim🌹T.P
YanıtlaSilMutlu oldum☺️😌
SilGüzel
YanıtlaSilTeşekkürler :)
Sil