
Beyaz Zambaklar Ülkesi Ve Başkaldıran
İnsanlar Kitabından Elde Ettiğimiz Sorulara Bakış
Beyaz
zambaklar ülkesi adlı eser toplumsal dayanışmayı Snelman adlı finli bir aydının
asker, öğretmen vs. Demeden tüm halkı harekete geçirmesini ve bugünkü fin ülkesinin,
kültürü, sanayisi ve eğitimiyle nasıl kurulduğunu anlatmasındaki başarısı ile
dikkat çekmektedir bu eseri şu soruları sorarak inceleyelim.
Aydınların bir toplumu
biçimlendirmede bir rolü olmalı mıdır? İnsan için aydın yönlendirmesi
gereklilik midir, yoksa bir yönlendirme aracı mıdır?
Öncelikle
bize birileri yol göstermeye çalışıyorsa kulak vermeliyiz bu illa dinlemeli o
kişi veya kişilerin yolundan gitmeliyiz demek değildir, öte yandan birkimseye
neye göre kime göre aydın diyebiliriz kişi kendisinin haritasıdır. Etrafımızda
bize bir şeyler anlatmak isteyenleri dinlemeli her söyleneni kulak arkası
etmemeliyiz ama gözü kapalı bir toplumun çoğu bir kişinin aydın diye peşinden
gidiyorsa sorgusuz sualsiz biz de uymak zorundayız diye bir kaaide yok. Yanı
sıra herkes kendi varoluşuna sorgulamaya başlarsa zamanla bunun etkileri
toplumda farkedilmeye başlar.Bu sorgulama her bireyin içinde esasen kendisiyle
ilgilidir neden varım diye sorarsa bir insan kendine zamanla hayat bakışı ve
hayatına kattağı anlam değişecektir.
Bu
kitaplarda asıl dikkatimizi çeken nokta insanı
özünde insan yapan şeyin ne olduğu meselesidir Alber Camus’ta da gördüğümüz
gibi insanı insan yapan nokta diğer canlı organizmalarından ayıran nokta
“hayır” diyebilmesi ve yanlışa yanlış olduğunu söyleyebilmesidir.
Toplumsal bir düzenden söz edecek olursak
bu nasıl mümkün olabilir? Beyaz zambaklar ülkesinde bir aydınlanmış bireyin halkı
ayaklandırmasıyla bunun mümkün kılındığını görmekteyiz ama burada Camus’un ne
dediğini hatırlayalım insanı insan yapan şey hayır diyebilmesiydi. Öylese
toplumsal düzen sağlanıcak diye bir diktatörün aydın sıfatıyla tüm halkı önce
toplumsal huzur, düzen diyerek yanına çekmesi ama arada buna itirazı olan ve
aynı fikirde olmayan insanların göz ardı edilmesi ve eleştirilerinin kabul
edilmeyip kötüye yorulmasıyla tam anlamıyla bir huzurdan söz edemeyiz
bütünlüklü bir huzur elde etmek istiyorsak evet önce kendi içimizden
başlamalıyız diyemeyeceğim çünkü düşünüp, sorgulayıp toplumsal bir huzurun
gerekliliğini düşünen çok az insan elde ederiz bu süreçte elbetteki önce bir
aydın yönlendirmesi gereklidir ama bu diktatörlüğe dönüşmemelidir genel
hatlarıyla bir huzur, düzeen çerçevesi çizilmesiyle birlikte tek tek bireylerin
huzur arayışına dönülebilir.
Peki bu bahsettiğimiz toplum düzeni
niçin gereklidir neden huzura ihtiyaç duyarız?Herkesin kendi toplumsal ahlakından,
huzurundan sorumlu olması beraberinde kaosu, düzensizliği getirecektir herkes
keendi yanlışından sorumlu olursa bugüne dek sorgulamamış, düşünmemiş
bireylerin veya doğruyu yanlışı ayırt edemeyen bireyleerin etrafına yayacağı
huzursuzluk beraberinde kaosu getirir bunun önlenmesinin tek yolu
toplumsal,bütünlüklü huzura ulaşmaktır.
O halde
insanlar bir dayanışma gösterebilirlerse daha ve adil bir yaşam için, o zaman küresel
çözümler getirebiliriz görüşü son zamanlarda ağır basıyor. Ancak bazı
düşünürler de diyorlar ki bu kontrol ve
istisna halinin normalleşmesi durumu insanlık için bir felaket olabilir. Camus
burada anlam kazanıyor, dayanışma formu
evet ama dayanışma adına acaba kendimizden ve özgürlüğümüzden vazgeçiyor
olabilir miyiz?
Kesinlikle
evet, yukarıda biraz değinmiştim bu noktaya hayır diyebilmemiz, ufacık bir
yanlış bile olsa görmezden gelmeyip yanlış olduğunu dile getirebilmemiz esasen
bizi insan yapan şeydir.Bu noktada başkaldırı devreye giriyor sanırım bir
noktada insan başkaldırmalı her zaman olaylara objektif bir perspektiften
bakabilmeliyiz.
Genel
anlamda buradan yine pek çok soru doğuyor 1-Özgürlük
nedir? 2-Özgürlük nasıl kazanılır? 3-Özgürlük kendinden çıkmayı gerektirir mi?
4-İnsan ne zaman kendisi olur? 5- İnsanı tanımlayan temel unsur nedir: inanç,
vicdan, kimlik... hangisi?
Özgürlük
başkalarının sınırlarını ihlal etmeden kendi dilediğimiz şekilde yaşayabilmemiz
aslında. Bugün örneğin ben tam anlamıyla bir özgürlükten söz edemiyorum çünkü
kısıtlandığımız o kadar çok şey var ki belki sayfalarca konuşabilirim bunun
üzerine en basiti “Kadın olmak” maalesef ki başta yaşadığımız coğrafya olmak
üzere tüm dünyada kadınlar çok büyük baskı ve kısıtlanma altında bunun yanı
sıra erkeklerde de farklı çeşit baskılar mevcut yani bir özgürlükten söz
edemiyorum. Özgürlük öyle bir kişinin başkaldırısıyla kazanılamayacak kadar
derin aslında ve özgürlük kendimizden çıkmaktan ziyade acaba bir içe bakış
olabilir mi tam anlamıyla kendimiz olabildiğimiz bir yaşam tarzı olarak
düşünebiliriz. Son olarak ben bir kimseyi tanımak isterken genel hatlarıyla
kimliğini öğrenmeye çalışırım bu o kimseyi tanımamı sağlar ama iyi veya kötü
bir önyargıda bulunmmamalıyım yanı sıra bir kimsenin inancına bakarak çok iyi
veya çok kötü diyemem bir kimsenin vicdanı yine onu insan yapan değerler
arasındadır ama tanımlamaya yetmez insan’ın bu noktada ne kadar derin olduğu
çok açık tüm bu konuştuklarımız bir arada değerlendirilse bile bir kimseyi
tanımlama yetmez temel unsur diyerek sınırlandıramayız.
Harika bir yazı olmuş
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim ❤️
Sil