“Başkaldıran insan kutsalın öncesinde ya da sonrasında yer alan, bütün yanıtların insansal, yani usa uygun olarak belirlenmiş olduğu bir düzen isteyen insandır.”
Camus’a göre bizi insan yapan süregelen bir şeylere
“hayır” diyebilmemiz, yanlışa yanlış olduğunu söyleyebilmemiz, öbür türlü
hayvan olarak yaşamaya devam ederiz çünkü düşünebildiğimiz, hayır
diyebildiğimiz noktada insanız.Bir hayvan arzularına,ihtiyaçlarına hayır
diyemez fakat bizi bu noktada insan yapan ihtiyacımız olduğu halde yanlış bir durum
varsa hayır diyebilmemizdir.
“Kimdir başkaldıran insan? Hayır diyen biri. Ama
yadsırsa da vazgeçmez; evet diyen bir insandır da, hem de daha ilk deviniminde.
Tüm yaşamı boyunca buyruk almış bir köle, birdenbire, yeni bir buyruğu kabul
edilmez bulur. Bu “hayır”ın içeriği nedir?”
Camus’a göre “hayır” bir sınırın varlığını ortaya
koyar.Bununla birlikte bu sınırın ötesinde korumak istediğimiz değerlere vurgu
yapar.Korumak istediğimiz sınırlara müdahale edildiği an buna tepki gösterip
“hayır” demek bir şekilde haklılığımızı ortaya koyar çünkü; “her başkaldırı,
haksızlığa başkaldırmadır.Başkaldırmanın temelinde yatan şey ise adalet
duygusudur.” Başkaldıran insan kendisine haksızlık yapana karşı “ben varım ve
benim varoluşumun saygı gösterilmesini istediğim sınırları var.”demektedir. Her
başkaldırı kişide bilinç yaratır. Camus’a göre anlamsızlığa da başkaldırmak
gerekir.Burada önemli nokta yalnızca insanın yanlışa dur demekle de sınırlı
kalmaması gerektiğidir.Yaşadığımız dünyayı, akıp giden zamanı,çevremizdeki insanları,
sevdiklerimizi, varoluşumuzu da anlamamız gerekir çünkü Camus’a göre insan
olmak böylesine anlamlı, böylesine düşünseldir..
Camus’nün doğaüstü ve tarihsel başkaldırı incelemesi
onu olumsuzluğa götürür ve Camus bu tür bir başkaldırıyı reddeder. Ona göre
tarihteki başkaldırılar, başkaldırının özünden sapmıştır.Camus’nün öngördüğü
başkaldırı absürde ve kötülüğe karşıdır ve insanı intihardan alıkoyar. Albert Camus’nün eserlerindeki temalar bizi
varoluş trajedisine sürüklerken, onun umutsuzluktan çıkardığı yaşama aşkı,
bildiği dünya ile düşüncesinin kırılma yaşamasına sebebiyet verir. İşte bu
kırılma absürd ya da Türkçe terminolojisi içinden konuşacak olursak
uyumsuzluktur. “Bu kırılmanın ya da uyumsuzluğun temeli ise sahip olduğu
bilinçtir.”Şöyle anlatıyor Camus bu kırılmayı:
“Ağaçlar
arasında bir ağaç, hayvanlar arasında bir kedi olsaydım, bu hayatın bir anlamı
olurdu, daha doğrusu bu sorunun hiç anlamı olmazdı, çünkü dünyadan bir parça
olurdum. Bu dünya olurdum, oysa şimdi bütün bilincimle, bütün içli-dışlılık
gereksinmemle onun karşısındayım. Öylesine önemsiz olan akıl, işte beni her
türlü yaratığın karşıtı yapan budur. Bir kalem çizgisiyle yadsıyamam onu.
Öyleyse doğru olduğuna inandığımı bırakmamalıyım. Bana alabildiğine açık
görüneni, bana karşı bile olsa, tutmalıyım. Bu uyuşmazlığın, dünyam ile
düşüncem arasındaki bu kırılmanın temeli bilinçliliğim değil de nedir?” (Camus,
2013:65-66)
Peki bu kırılmanın sonucunda ortaya çıkan absürd ya
da uyumsuz kavramı ne anlama gelmektedir?
‘uyumsuz’ sözcüğü, sözlük anlamı ‘usa, mantığa
uymayan, abes, saçma, boş, anlamsız’ olan absurde sözcüğünün karşılığı olarak
kullanılmıştır.İnsan ya da düşünce sözcüklerinin sıfatı olduğu zaman, insan
açısından evrenin mantığa aykırılığını, tutarsızlığını anlamış, her şeyi olduğu
gibi gören, bilinçli insan ya da düşünceyi belirtir. Yani, bir bilinçli olma durumu vardır
Camus’nün felsefesinde, dünyanın tutarsızlığını bilir, bunun farkındadır.
Aydınlanma düşüncesinin getirdiği akılcılığın, aslında akıldışılığa sebebiyet
verdiğini görmüştür yaşadığı çağda. Savaşlar, salgınlar, atom bombaları,
makineleşme vb. en sonunda insanın kendine yabancılaşmasına sebebiyet vermiş,
bir nevi akıl tutulmaları yaşanmıştır. Yine Ahmet Cevizci’nin bu absürd ya da
uyumsuz sözcüğüyle ilgili verdiği bir tanım da şöyledir:
“Saçma
(absürd) terimi varoluş felsefelerinde hayatın anlamsızlığı, tutarsızlığı ve
amaçsızlığını ifade etmek için kullanılır. Varoluşçuluk söz konusu olduğunda,
aslında saçmanın iki ayrı anlamından söz edilebilir. Bu anlamlardan birincisi,
insani varoluşun, bir temelin veya nihai amacın yoksunluğunun eseri olan
anlamsızlığı ile ilgilidir. Varoluşçuluktaki ikinci anlamıyla saçma (absürd),
rasyonel olanın sınırlarını aşan ve anlaşılması ya da kabulü için bütün bir
duygu ve ikna gücümüzü gerekli kılan bir durum ya da şey veya olayı ifade eder.
Aşkın olanla genellikle eşanlamlı bir biçimde kullanılan saçmanın, oldukça
değerli ve derin bir şey olduğu kabul edilir. Saçmanın (absürdün) bu ikinci
anlamının doğrudan doğruya aklın mutlak doğrulara erişme iddialarına yönelik
varoluşçu eleştiriden çıktığı söylenebilir. Buna göre Sartre ve Camus gibi
filozoflar tarafından olduğu kadar Dostoyevski ve Kafka gibi yazarlar
tarafından da kullanılan son derece önemli bir tema olarak saçma (absürd) dünyanın
insani özlemlere, düzen ve anlam talebine duyarsız kalması sonucunda, insan
tarafından yaşanan boşluk ve anlamsızlık hissini ifade eder” (Cevizci,
2010:1349)
Başkaldırma düşüncesinde sınırlı bir özgürlük
istemiyle birlikte, herkes için iyilik ve adalet, ölüme ve öldürmeye karşı olma
vardır. 1-Özgürlük nedir? 2-Özgürlük nasıl kazanılır? 3-Özgürlük kendinden
çıkmayı gerektirir mi? Bu sorular burada karşımıza çıkmakta..
Özgürlük başkalarının sınırlarını ihlal etmeden
kendi dilediğimiz şekilde yaşayabilmemiz aslında. Örneğin bugün tam anlamıyla
bir özgürlükten söz edemiyorum. Özgürlük öyle bir kişinin başkaldırısıyla
kazanılamayacak kadar derin aslında ve özgürlük kendimizden çıkmaktan ziyade
acaba bir içe bakış olabilir mi tam anlamıyla kendimiz olabildiğimiz bir yaşam
tarzı olarak düşünebiliriz.Öte yandan kendi iç özgürlüğümüz ise bizim elimizde
yanlışa dur demeyi bildiğimiz noktada, bize ters gelen şeye başkaldırdığımız
zaman iç özgürlüğümüze kavuşabileceğimizi söyleyebilirim.Bu noktada vicdan
devreye girmiş olur.
“Başkaldırmış
kişi kendisi için belirli bir özgürlük ister kuşkusuz, ama tutarlı bir kişi ise
başkasının varlığını ve özgürlüğünü haketme hakkını hiçbir durumda istemez.Alçaltma herkes için ister istediği
özgürlüğü, yadsıdığını herkes için yasaklar.Efendiye karşı çıkan köle değildir
yalnız, efendi ve köle dünyasına karşı çıkan insandır da.”
Mükemmel bir yazı ellerinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim :))
Sil