KENDİNİ BAŞKA HERKESİN YERİNE KOYARAK
DÜŞÜNMEK
Tüm eserleri arasında kaleme alınması bakımından altıncı sırada yer
alan Yargı gücünün eleştirisi’inde kant, bir “epizot” olduğunu açıkca ifade
ettiği pasajda bir değerlendirmede bulunur. Burada kant, “ortak insan anlığının
maksimleri” olarak adlandırdığı şeyi konu edinir ve bu maksimleri şu şekilde
tanımlar:
1-Kendi kendine düşünmek. 2-Kendini
başka herkesin yerine koyarak düşünmek.
3-Her zaman tutarlı düşünmek.
Birincisi önyargıdan bağımsız düşünme maksimi, ikincisi genişletilmiş
düşünce maksimi, üçüncüsü ise tutarlı düşünme maksimidir. Açıkca görülmektedir
ki bu üç maksimden ikincisi, insanın akılsal işlevinin ve taleplerinin
metadolojik gelişiminde bir eksiği kapatır. Bu eksiklik, aklın iletişimsel
öğesi olarak betimlediğimiz şeydir.
Bu üç
maksimin hepsinde söz konusu olan düşünme,
Kantçı bilgi eleştirisinin saptamalarına göre, bir şeyi kavramlar vasıtasıyla
tasarlamak demektir.
“Kendi
kendine düşünme” ve “Her
zaman kendinde tutarlı düşünme” benim sadece tek başıma , kendi kendime
yerine getirebileceğim akılsal taleplerken, “yargıgücünün maksimi”
olan ikinci maksim açıkca, diğerine gönderme yapar. Kendini başka herkesin
yerine koyarak düşünmek: iletişimde bu yok mudur veya iletişimde ne vardır?
Bu
noktada açıkca şunu söylebiliriz: Tekdüze düşünmeden ziyade genişletilmiş bir
düşünceden bahsedecek olursak kesinlikle her açıdan, her kafadan, her akıldan ,
her düşünceye yaklaşmalıyız. Ancak bu şekilde “Ben düşünüyorum” diyebilmemiz
mümkündür.iletişimde bulunuyorsak ve yargımızla kimseye zarar vermek
istemiyorsak, karşımızdaki kişi veya kişileri öncelikle dinlemeli ve
anlamalıyız yani kant’a “kendini başka herkesin yerine koyarak düşünmek” dediği
noktada katılabiliriz iletişimde bulunurken konuşmadan önce düşünürüz
zihnimizdeki sözcükler kelime olup dilimizden dökülmeden önce düşüncemizdedir
ve bu noktada kendimizi iletişimde bulunduğumuz veya bulunmadığımız herkesin
yerine koyarak bir miktar düşünmeliyiz.
Açıktır ki, hem bilginin sağlam temellerini hem de eylemin
güvenilirliğini, öncelikle, genel geçerliliğin bakış açısından hareketle tesis
etmeye çalışan bir akıl teorisyeni, başka herkesin yerine geçerek konuşmak
zorundadır. Bu evrenselcilik, aklın eleştirisi projesinin bir parçasıdır.
Kant’ın aşağıdaki formülasyonunu bu göreve ilişkin bir açıklama olarak
almalıyız:
“Kendi yargısını adeta genel insan aklıyla
karşılaştırmak, dolayısıyla yargısının öznel kişisel koşullardan kaynaklanan
yanılsamayla zarar görmesini önlemek amacıyla düşünümde bulunan kişi, her
insanın tasarımlama tarzını düşüncede (a-priori) göz önüne alır. Bu ise ancak
kişinin kendi yargısını diğerlerinin gerçek yargılarıyla değil, olanaklı
yargılarıyla karşılaştırması, yargılarına olumsal olarak eklenmiş engellerden
sıyrılarak kendini başka herkesin yerine koyması ile gerçekleşir.”
Genişletilmiş düşünme maksimine uyacak şekilde düşüneceksek eğer
tikelliğimizin dışına çıkarak yargımızın da zarar görmesini istemiyorsak
başkasının yerine düşünerek kendi özel koşullarımızın dışına çıkmalıyız.
Eylemimin kategorik imperatife
tekabül edip etmediğini, ancak böyle bir düşünüm
işlemi gösterebilir ki, bununla ben, kendi yargımı adeta bütün bir insan aklının yargısı olarak kabul eder ve böylece kendimi başka herkesin yerine koyarak
düşünmüş olurum. Kant’ın daha erken dönem yazılarında dikkat çekmiş olduğu
gibi:
“Ahlaksallık, birincisi başkasının eylemlerini
yargılarken ve ikincisi onun duygularını [yargılarken] duraklamayı içerir… bu
sayede onun muhtaçlığı ve mutluluğu hissedilebilir.”
Kant’ın Antropoloji’deki “kendi kendine ve kendi kendisiyle konuşma tarzı olarak düşünmenin
doğası” şeklindeki saptaması, ilk bakışta yanıltıcı bir görüşe sevk
eder: Bu saptamadaki kendisiyle ve kendi kendine ifadesi,
düşünen öznenin kendisiyle döngüsel ve monolojik olarak konuşmasını tasvir
ederek, ilk etapta, Habermascı monolojik akıl kavramı tezini destekler gibi
görünür. Ama kendisiyle ve kendi kendine
konuşan şeklindeki tasvirin işaret ettiği şeyi görmezden gelemeyiz: Konuşmak bir yetenektir; izole “ben”in
kendisiyle ilişkisinde açığa çıkmayan ve genellikle bu ilişkide sergilenmeyen
bir işlevidir; kendi kendine konuşma,
dilin daima diğeri üzerine düşünümünde ifadesini bulan iletişimsel icraların özelleştirilmesidir (privatizierung).
“KENDİNİ BAŞKA HERKESİN YERİNE KOYARAK DÜŞÜNMEK”
AKLIN İLETİŞİMSEL ÖĞESİ ÜSTÜNE*
Birgit Recki
(Çev.Hakan
Çörekçioğlu)
Yorumlar
Yorum Gönder