Ana içeriğe atla

Aristoteles-Değişim




Filozof Görsel, Stok Fotoğraf ve Vektörleri | Shutterstock
DEĞİŞİM
 Değişim ya da değişme terimi, tümüyle bir devim ve değişirlik öğretisi olan eytişimsel ve tarihsel özdekçiliğin başkavramıdır. Herakleitos’tan beri bilinen ve Hegel idealizminden geçen ’eytişimsel değişme’ olgusu bilimsel anlamına kavuşmuştur, bütün nesne ve olayların en genel varoluş biçimidir. Doğasal, toplumsal ve bilinçsel nesne ve olgular karşılıklı etkileşimle sürekli olarak değişirler. Durağanlık gibi görünen oransal denge durumları da bu süre giden değişmenin ürünüdür. Değişmezlik ancak düşünsel soyutlamalarda olanaklıdır. Oransal ya da göreli denge durumları insansal ölçülere göre çok uzun süre devam edebilirler, ne var ki özlerindeki sürekli değişme görmezlikten gelinse bile biçim ve özellikleri de er geç değişecektir.
Fizik 5. Kitap “değişim”
      Değişen devinen her şey ya ilineksel anlamda değişir-devinir, sözgelişi eğitimli kişinin yürüdüğünü söylediğimizde yürüyen kişi için eğitimli olmak ilinekseldir; ya da kendisinin bir şeyi değişen nesnenin mutlak anlamda değiştiği söylenir, sözgelişi parçalar olarak söylenen şeyler.
    Değişme “ondan” yerine daha çok “ona” doğru olan şeye göre adlandırılır. Bunun için yokolma da, yokolan bir varolanda değişmesine karşın varolmayana doğru bir değişmedir. Oluş ise varolmayandan olmasına karşın varolana doğrudur.
     Devinim ne, devinenlerin onlara doğru devindiği biçimler, duygulanımlar ve yer ise devinimsiz şeyler, sözgelişi bilim ile sıcaklık. Gerçi duygulanımların devinim olup olmadığı sorulabilir:  aklık bir tür duygulanım, yani devinime doğru bir değişme olacak. Ama herhalde aklık bir devinim değil deaklaşma bir devinim.Devinim biçimde değil, devinen nesnede ve devinebilir nesnede etkinlik halindedir.
    Her değişme bir şeyden bir şeye, öyleyse değişen dört biçimde değişebilir: ya bir taşıyıcıdan bir taşıyıcıya, ya bir taşıyıcıdan “taşıyıcı olmayana”, bir “taşıyıcı olmayandan” bir taşıyıcıya, ya da bir “taşıyıcı olmayandan” “ taşıyıcı olmayana”. Aristoteles’in taşıyıcıdan kastı evetleme ile açıklanan şey.
   Kategoriler varlık’a, nitelik’e, yere, [zamana], görelilik’e, nicelik’e, etkinlik’e, edilgenlik’e ayrılıyorsa üç tür devinim olması zorunlu: nitelik, nicelik ve yere göre devinim. Varolanların hiçbiri töze karşıt olmadığından ötürü tözde devinim yoktur.Görelilikte de devinim yok, çünkü biri devindiğinde ötekinin –doğru olsun olmasın- hiç devinmediği doğru olabilir, dolayısıyla onlardaki devinim ilinekseldir.Etkinliği ve edilgenliği devinimi ya da devindirilenin ve devindirenin devinimi yok, çünkü devinimin devinimi, oluşun oluşu, kısaca değişmenin değişmesi olamaz: nitekim ilkin devinimin devinimi olması iki biçimde kabul edilebilir: ya bir taşıyıcının devinimi olarak; ya da bir taşıyıcının bir değişme sonucu başka bir biçime değişmesiyle.
   Hiçbir şeyin ne oluşması, ne devinmesi, ne de değişmesi olacaktır! Yine karşıt devinim, oluş ile yokoluşta aynı nesnenin işi, dolayısıyla “oluşurken oluşan nesne” oluşurken oluştuğu sırada yokolur! Çünkü oluşan şey ne hemen ne de daha sonra yokolur, yokolacak nesnenin [önce] varolması gerekir.
 Metafizik Kappa (K) Bölüm-11
   Değişenlerin bazıları kültürlü olanın yürümesi gibi ilineksel olarak değişirken, bazılarınınsa onlara ait bir şeyin değişmesinden dolayı basitçe değiştiği söylenir, kısımlarının değişmesinden ötürü değişenler gibi; ne de olsa gözler iyileştiği için beden de iyileşir. Ama aslen kendi başına hareket ettirilen bir şey vardır, bu da kendi başına hareket ettirilebilendir. Öte yandan bir ilk hareket ettirici bir de hareket ettirilen vardır; dahası, hareket edenin içinde hareket ettirildiği, kendisinden çıktığı ve kendisine yöneldiği bir zaman vardır. Öte yandan hareket ettirilenlerin kendisine doğru hareket ettirildiği, biçimler, haller ve yer hareketsizdir, bilgi ve sıcaklık gibi; hareket ise sıcaklık değil ısınma sürecidir.
   Varlık bakımından hareket yoktur, çünkü hiçbir şey bir varlığa karşıt değildir. Göreli ilişki bakımından da hareket yoktur, çünkü aralarında bir göreli ilşki olduğu söylenen iki şeyden biri değiştiğinde , diğeri herhangi bir şekilde değişmemiş olsa bile, aralarındaki bu ilişkinin değiştiğini söylemek doğru olmayabilir, onların hareketi ilineksel olabilir.
    Ayrıca ne etkin ve edilgin olmanın bir hareketi vardır, ne de hareket etmenin ve hareket ettirilmenin; nitekim bir hareketin hareket ya da oluşun oluşu ya da genel olarak bir değişimin değişimi yoktur. Zira bir hareketin hareketi iki anlamda var olabilir, ya bir taşıyıcı hareketin hareketi olarak (sözgelişi bir insan beyazdan siyaha değiştiği için hareket halindedir, dolayısıyla bu şekilde bir hareket ya ısıtılır ya soğutulur ya da yerini değiştirir veya büyür; bu ise imkansız zira değişim bir taşıyıcı değildir), ya da başka bir taşıyıcının değişiyor olmaktan çıkıp bir diğer biçime doğru gitmesi şeklinde, bir insanın hastalıktan sağğa gitmesi gibi.
   Dahası değişimin değişimi, oluşun oluşu olsaydı bu şekilde sonsuza yürürdü. Ve eğer sonraki var olacaksa, önceki bir şeyin var olması zorunlu olurdu, eğer mutlak anlamda oluş varlığa gelmiş olsaydı, ve onun varlığa gelmesi de varlığa gelmiş olsaydı, henüz mutlak anlamda varlığa gelen değil de, varlığa gelmekte olan bir varlığa gelme söz konusu olurdu. Sonsuzun bir ilki olmadığı için, bir ilk oluşta olmazdı, dolayısıyla bunu izleyen de. Öyleyse hiçbir şey varlığa gelmezdi­­­ ne hareket ettirilir, ne de değişirdi.
    Dahası, varlığa gelene ve değişime zemin oluşturacak bir maddenin olması gerekir. Öyleyse o ne olacak? Tıpkı başkalaşanın beden ve ruh olması gibi, aynı şekilde, hareket ya da oluş haline gelen nedir? Ve dahası, kendisine doğru hareket ettirilen şey nedir? Nitekim hareketin ya da oluşun, şunun şundan şuna doğru hareketi ya da oluşu olması gerekir. Öyleyse bu nasıl olacak? Öğrenmeyi öğrenme yoktur, dolaysıyla oluşun oluşu da.
   SONUÇ
    Değişim aslına yok gibi görünenin, yani kendini belirgin olarak ortaya koymamış olanın ortaya çıkışıdır. Oysa değişim öncesinde yok gibi görünen şey, örtük olarak yine de vardır. İşte buna potansiyel(gizli) olarak var olmak diyor, Aristoteles. Buna karşılık, potansiyelliğin, yani örtük olarak bulunanın ortaya çıkması, kendini belirginleştirmesi, aktüelleşmedir, görünür olmaktır. Aktüelleşme, belirli bir formun, bir işlevin tam olarak kazanılması, o form ya da işlev açısından yetkinleşmedir. Buna göre, bireysel tikel bir varlığın formuna göre aktüelleşmesi ve yetkinleşmesi, onun bu kendindeki bu formu kaznması, bu tikel varlığın nihai amacıdır. Buna göre tomurcuk, potansiyel bir çiçek, yumurta da potansiyel bir kuştur.Yani tomurcuk çiçek potansiyelini, yumurta kuş olma potansiyelini taşır. Bu potansiyellerin aktüelleşmesi, çiçeğin ve kuşun formlarını kazanmalarıdır. İşte bu durum, bireysel, tikel varlığın değişiminin ve gelişiminin amacıdır. Değişiklik geçiren form olsa daformu taşıyan madde olduğundan, değişimin taşıyıcısı da maddedir. Bu açıdan madde, bir dayanak, bir töz ve altyapıdır. Tözü etkilemeden, yani nesnenin özdeşliğini bozmadan gerçekleşen niteliksel değişime başkalaşım demişti. Örneğin, ben saçlarımı kestirdiğimde bir değişim olsa da ben yine aynı Rabia’yım, formum değişse bile madde bakımından aynıyım. Bu durumda kimi nitelikler kazanılıp kimi yitirilirken, töz yitirilmez. Ancak ben ölüp insan olmayı yitirirsem, töz de yitirilir.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Saussure'ün Dil Anlayışında Yaptığı Dönüşüm

   SAUSSURE’ÜN   DİL ANLAYIŞINDA YAPTIĞI   DÖNÜŞÜM VE ETKİLENENLER   Modern yapısal dilbilimin kurucusu ve bu nedenle yapısalcılığın babası sayılan İsviçreli dilbilimci Saussure, 26 Kasım 1857’de Cenevre’de doğdu. Saussure’ın çalışmalarının devrimci niteliği, ölümünden üç yıl sonra, 1916’da bazı eski öğrencilerinin derslerinde   aldıkları notlara dayanan bir kitap yayınlamaları sonucunda ortaya çıkmıştır. Saussure’ın düşünceleri Avrupa dilbiliminin gelişmesine etkisinin yanı sıra, sosyal bilimlerde yaygın bir düşünce akımı olan yapısalcılığın doğmasında da oldukça etkili olmuştur. Saussure’ün dil anlayışında önemli nokta , Saussure’ün dil bilimini insan bilimi içinde tanımlıyor olması. Saussure için genel bir psikoloji var iki dala ayrılyor: Sosyal psikoloji ve Psikoloji(bireysel).Saussure aynı zamanda “dil ile söz” arasında ayrım yapar.Burada dilin kendisi ile o dilin konuşma ediminin birbirinden ayrı olduğunu aynı zamanda birbirine bağlı olduğunu...

Kadın Felsefeciler

KADIN FELSEFECİLER Kadınlar tarih boyunca birçok alanda olduğu gibi felsefe alanında da görmezden gelinmiş; yaptıkları çalışmalar yok sayılmıştır. Orta Çağ boyunca ise bir biçimde bilim ya da düşünce ile uğraşanlar ise cadılık ve büyücülük yapmakla itham edilmişlerdir. Bunun yanı sıra ahlâksızlıkla suçlanarak itibarsızlaştırılmışlardır.   Tüm bunlara karşın kadınlar da düşünce alanında eser vermişlerdir. Batı felsefe geleneğinin gövdesini oluşturan eski felsefecilerin büyük çoğunluğu, kadınların erkeklere göre daha az rasyonel olduğuna inanmaktaydı. Ve kendi rasyonalite ideallerini de, akıllarında erkek özelliklerini ve paradigmalarını tutarak formüle etmişlerdi Sahip olduğumuz kadınlık ve erkeklik idealleri ve kavramları, egemenliğe ve iktidara dayanan yapılar içinde oluşturulmuştur. Ve erkek-kadın ayrımının kendisi de betimleyici nötr bir sınıflandırma ilkesi olarak değil, bir değer ifadesi olarak kullanılagelmiştir. Erkeğin üstün tutuluşu, felsefe ta...

STOACI AHLAK FELSEFESİ

Uzun yüzyıllar boyu temel ilkelerini değiştirmeden varlığını sürdürmüş olan Stoacılık usçu, maddeci, heptanrıcı bir felsefedir. Okulun kurucusu Kitionlu (Kıbrıslı) Zenon’dur. Atina’da Stoa Poikile denilen revaklı bir galeride dersler veren Zenon felsefeyi “tanrısal ve insani şeylerin bilimi” olarak tanımlıyordu. Onun öğrencisi Assoslu Kleanthes eski bir boksördü, geceleri bahçeleri sulayarak ekmeğini kazanırdı. Zenon’dan sonra okulun başına geçti. Onun ardılı Soloili Khrysippos’dur. Onun ölümüyle Eski Stoa dönemi kapanır. Orta Stoa’nın iki önemli filozofu vardır: Rodoslu Panaitios ve Apameialı (Suriyeli) Poseidonios. Asıl önemli olan İmparatorluk Stoasıdır. Bu dönemin iki büyük filozofu vardır: Hieropolisli (Frigyalı) köle Epiktetos ve Roma imparatoru Antoninus Augustus Marcus Aurelius. Stoacılar felsefeyi mantık, fizik ve ahlak olmak üzere üçe ayırdılar. Herakleitos gibi onlar da değişimin temeline belirleyici bir güç olarak Logos’u koydular ve gene onun gibi Ateş’i ilk ilk...